20 Ağustos 2011 Cumartesi

Sevgilimden ayrıldım. Sabahtan beri bilgisayar başında dans ediyorum. Ben onun omzunda sümküre sümküre beni bırakma diye ağladım ve o beni elinin tersiyle itti ya. Vicdanım rahat.
Ne diyorduk? "Günün en sıkılanı ben miyim samimiyetsiz miyim yoksa kel miyim" lalalala eller havaya. (Merhaba duygularımı doktor Levent'e aldırdım.) Tamam abartmıyorum. Kızlar ne diyeceğim. Sana sarılmayı çok özledim diyor ya sevgilileriniz. Sakın inanmayın. Çok yaşadım. Tek dertleri sevişmek. Sevişmeye yol yapıyorlar resmen.
Kızlar beni dinleyin. Adam olun okulunuzu okuyun. Akrabamızın kızı eczacılığı kazanmış. Siz de emelim gömelim derdindesiniz ayyyyyyy.
Kızlar kimseye güvenmeyin her şey bi anda iyi giderken durduk yere "konuşmamız lazım" derler. Resmi bi ortam yaratırlar. Girerler konuya. Yaaa son zamanlarda eskisi gibi değiliz. O ayrılmadan siz ayrılın kızlar. Piç gibi bırakın. "Ayyy ben de tam onu diycektim ben daha iyilerine layığım allahın piçi şu surata bak ıyyy git kendine zeytinburnu sünepelerinden bulsana sen" deyin. Şaka şaka demeyin. Sonra pis intikam alırlar. Ellerindeki sıcak fotoğraflarınızı babanıza neyin verirler düşünsenize. "ağğ böyle bitmemeliydi berkecan, ben seni seviyodum. nasıl istiyorsan öyle olsun berkecan. haklısın berkecan deyin." nasıl olsa bitecek. Bari vicdanı rahat uyuyamasın geceleri piç.
Kızlar saf olmayın her zaman ağırdan alın. Siz hep evlenilecek kız olun. Yoksa ağzınıza sıçıp bırakıyolla. Kızlar size abla tavsiyesi. "Erkeğin seni hep seveceğim demesi bir mumun hiç sönmeyeceğim demesine benzer." Hayır facebook sayfasından çalmadım. Yaşayan bilir.
Son olarak kızlar benden size tavsiye; "bir piçin yedeği olmaktansa bi serserinin bitanesi olun" bu tabiki şakaydı. Ne işiniz var serserilerle. En ön sırada oturan Alican varya sınıfınızda onla işi pişirin. Onlar geleceğin mühendisleri doktorları. Süzme müzme demeyin. Üniversitede görün siz onları. Kirli sakal, küpe, dövmeler ayyyy. Alican bebeyim yha.
Neyse kızlar yakın zamanda tavsiyelerimi tekrar paylaşacağım. Akşama da meme capsi var. Ehehe:) Son ses havadar dinliyek mi?

Bitti.

Az önce buluştuk. Her zamanki yerde. Şu an yazarken bile garip bi şekilde üstümde kokusunu hissediyorum.
Oturduk öpüştük konuştuk. Her şey güzel giderken ayrılmak istediğini söyledi. Önce bahaneler buldu ama kendisi de farkındaydı bitmesi gerektiği için bittiğinin. Eskisi gibi değiliz dedi. Eskisi gibi sevmiyorum. Önce direndim. Ama en az onun kadar ben de farkındaydım. Eskisi gibi değildik. Eskisi gibi dokunmuyordu sanki, eskisi gibi konuşmuyorduk, eskisi gibi tutkulu öpüşmüyorduk bile. O kadar yorgunduk ki. Birbirlerine hala aşık ama yorgun iki ihtiyar. Zaman yoruyor. Zaman mesafeleri arttırıyor. Zaman herşeyi sıradanlaştırıyor.
Bazen o kadar yorgun hissediyorum ki kendimi onun yanında. Uykumu getiriyor. Kucağında gözlerimi kapatıyorum. Unutuyorum sonra. O anki huzur buraya yazılacak cinsten değil.
Farkettim ki eskisi gibi üzülmedim. Gerçekten eskisi gibi olsaydık özür dilerdim ayaklarına kapanırdım belki. Eskiden çok farklıydı. Şimdiyse sadece haklısın diyebildim. "Haklısın" Haklıydı da çünkü. Üniversitesi vardı. Kocaman hayatı. Aramızdaki mesafenin üstüne bir mesafe daha girecekti. Yollar. Birbirimizi ne kadar bekleyecektik? Sadece smsle telefon görüşmeleriyle aşk ne kadar sağ kalabilirdi. 3 ayda bir gördüğüm adama eskitmeden "seni seviyorum" diyebilecek miydim? Kendime güvenmiyorum. Ona da.
Belki şimdi bitmesi en hayırlısıydı. Önümüzdeki yıl üniversiteye giderken beni bıraksaydı bok gibi hissederdim kendimi. Atılmış gibi. Bir de üstüne intikam olayları falan. Hiç uğraşamazdım. İyi böyle.
Neden ağlamıyorum? Kısa değil 1 yıllık ilişki. Aksine sanki üstümden yük kalkmış gibi.
Demekki yaşadığımız aşk değil zorlamakmış. Sen ne kadar seni seviyorum desen de içi boş oluyor bazen. Bir şeyi 40 kere söylersen gerçekleşmiyor. Ortada eskisi gibi orgazm olamayan iki yaşlı insan. Viagra kullanmaya bile mecalimiz yok.

Ve başınızı omzuna koyup ağladığınız insanın sizi bir daha asla sevemeyecek olması dünyanın en kötü şeyi.
Dünyanın en kötü şeyi ayrılık.
Bir daha kimseyi sevmeyeyim diyorum.
Ayrılmayayım kimseden.


Dünyanın en kötü şeyi ayrılık.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Aşk-ı memnu gibi.

Bugün aramızdaki o soğuk günleri geride bıraktığımızı anladım. İlk kez canım'dan daha öteye gitti. Bitanem, hayatım dedi. Bu iki kelimeyi yalnızca aşkı depreştiğinde kullanır o.
Bugün "-benden soğudun biliyorum +yoo sana öyle gelmiştir." muhabbetleri de olmadı. Güzel şeylerden konuştuk. Birbirimizin sıkıntılarını dinledik. Bir gün öperek uyandıracağım ve her şey geçecek dedi. Her lafında ağzıma sıçıyor sanki. Ne dese oturup ağlıyorum. O bilmiyor. Ama hep ağlıyorum..
Bir de platonik cephesi var. Platonik bişeyler besleyen biri varsa size, yükünü kaldırmak çok zor. Bugün eski arkadaşlar toplandık. O da ordaydı. Mutlu olmamı istiyor biliyorum. Başkasıyla mutlu oldıuğumu görünce de üzülüyor biliyorum. O kadar eziliyorum ki aşkının altında. Beni bekliyor hep sanki. 1 yıldır. Bütün akşam boyunca kafamı ne zaman çevirsem bana baktığını farkettim kafamı ne zaman çevirsem göz göze geldik. Gözlerini kaçırdı hep.
Sürekli bundan sonra arkadaştan ileri gidemeyeceğimizi başkasına aşık olduğumu belli etmeye çalışıyorum
Anlamıyor.
Hep bi yerlerde beni bekliyor sanki. Keşke beklemese. Acı çekiyor biliyorum. Keşke çekmese diyorum.
Hep mutlu olursun umarım diyorum, hep mutlu olsana.

Bok.

Farkettim ki Sefa Topsakal dinlemeye başladım. Öyle de ergenim. Hatta şu an fonda o var. Düşünsenize yazacaklarımı. Tanrım. Okumayın bence. Ehe. Şaka tamam.
Bütün yaz evde otura otura ne kadar dağıttığımı farkettim. Kilo aldım. Bombok oldum. Karpuz misali yata yata şiştim işte. Hayatına bikaç değişiklik getir Tuğba dedim. Mesela. Mesela.
Lahana diyetinden başlayacağım. Bütün gün lahana yiyeceğim. Aslında özgür bi diyet gibi. Mesela ilk gün sabah lahana çorbası yiyorsunuz. Sonra bütün gün bütün meyveler serbest. Bir hafta sonunda 5-8 arası kilo verebiliyormuşsunuz.
Sonra düşündüm de. Kalın kaş modasının bokunu çıkarttım. Aslında modaya uyduğum falan da yok. Mıho gibi geziyorum. Bıyıkları sormayın zaten. Mıhonun babası.
Sonra saç diplerimden bahsetmek isterim. Siyahların dibinin gelmesi kadar boktan bişey yok. Dipte kahverengiler garip garip. Bir de boya lazım.
Ateşe baca kitaba hoca bana bi koca lazım.
Sonra bacaklarım var. Belgrad ormanı olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar. Sağolsunlar kapri şort etek hiçbişey giyemiyorum sayelerinde. Neyse bugün ağda aldım hallederim birazdan.
Tırnak yeme olayına da kesin olarak son verdim. Negzel tırnaklarım var sıçıyorum ağzına resmen.
Vakit değişim vakti.
O değil hala Sefa Topsakal dinliyorum.
Ebenin amı.
Önce dinlediğim şarkılardan başlasam iyi olacak mesela.
Mesela.

Hiç bir kere de olsa size üzülsünler diye ölmek istediniz mi?

İstedim ben. Daha önce de istemiştim. Bugün de istedim. Yine her zamanki gibi problem aynı. Abim, babam. Karadeniz'de kız olmak dünyanın en lanet şeyi. Burda kimse gelip 15 yaşında evlendirmiyor ama burda da en az doğu'daki kadar sıkı yönetimde büyütülüyor kızlar. Burda da töreler var. Adı yok belki, töre diyen yok ama. Kesinlikle burda da töreler var. "Erkekten arkadaş olmaz, zırt pırt dışarı çıkma ne işin var, bütün gün evde yatma temizlik yap, ne işe yaradığın var ki sanki" Tam olarak bu. Kendiniz için yaşadığınızda işe yaramaz olursunuz. Kendiniz için bişeyler yapmanız yasak. Kendiniz için yaptığınız her şey gereksizdir çünkü. Siz onların çocuğu değil robotusunuz. Sizi yaşamanız için dünyaya getirmediler. Büyüyün onlara hizmet edin. Kızsanız bu iki katı oluyor. Kızsanız annenizin karnında cinsiyetiniz belirgenliştiğinden beri şanssızsınız. Kızsanız tanrı tarafından lanetli. Kızsanız okulunuzu okursunuz böyle bi hakkınız var. Ama oldu ki geri zekalısınız okuyamıyorsunuz. Almıyo kafanız. Almıyo amına koyayım. Okursanız para demek. Ailenize katkınız olur. Okumazsanız en ağır cezalara çarptırılırsınız. Çünkü sizin tek derdiniz birilerine yararlı bişeyler yapmak. Okumazsanız işte ne halin varsa gör derler. Madem bize yararın yok. Verirler adamın birine. Arada çay içmeye gelirler evinize. Siz sadece doğurmak için varsınız. Torunlarını severler, sizi de öpüp giderler. Kızısınız sonuçta. O kadar hatrınız vardır. Ama yalnızca o kadar. Belki bunları yaşamadım ben ama çevremde o kadar çok ki. İşin kötüsü babam da o insanlar gibi. Onlar kadar değil belki ama. Gibi diyorum. Bugün bi kez daha tartıştık. Dışarda çok severler onu. Çok sayarlar. Dışarda neşeli sevecendir. Kültürlüdür. Milletvekillerine hayat dersleri verir. Tecrübelidir. Ya evde diyorum. Evde? Dışarda "üstünlük takva iledir" nutukları atar o adam. Dışarıda demokratiktir. Ama eve gelince işler değişir. Sen kızsın. Senin başka işin ne. Temizleyeceksin tabi. Yapacaksın. Saat 1e kadar uyuyamazsın. Kızsın sen. En alakasız şeylerde bile kızsın sen. KIZ.
Oturdum az önce. Saatlerce ağladım. Yine Allah'a anlattım her şeyi. Ağlayarak hıçkıra hıçkıra "görmüyo musun dayanamıyorum artık" dedim. Olur ya acır belki. Hiç sanmıyorum aslında çünkü ağlamamı o kadar kanıksadı ki insanlar. Sürekli ağlıyorum. Televizyonda alakasızca ölen birine bile ağlıyorum bazen. Okuduğum bişeye ağlıyorum. Ağlayan birini görünce ağlıyorum.
Bugün yine ağladım. Şaşırılacak bi durum değil. Bugün sadece ağlamadım. Aynı zamanda keşke ölsem ya dedim. Sevgisizliğe aç olmak böyle bişey işte. Öleyim belki severler beni. Beni sevsinler de varsın öleyim. Bunu mu istiyorum yoksa yaptıklarından pişman olmalarını mı vicdan azabı çekmelerini mi kestiremiyorum. Hiçbişeyi bilmiyorum. Tek isteğim şu evden bi an önce kurtulmak. Belki özlerler düşünsene. Onlara muhtaç olmamak istiyorum. Okulumu bitirip sevgiyi geçtim en azından saygı görmek istiyorum onlardan.
Ben hala gözlerinde küçük bi çocuğum. Ama en küçük sözleri bile o kadar yaralıyor ki. Unutmuyorum. Küçükken karnım ağırmıştı bir kez. Okula bile başlamadım daha. Ama nasıl ağrıyor ölüyorum. Babam rol yapıyor demişti. Götürmemişti hastaneye. Gerçekten rol yaptığımı düşündüğünden değil. Benimle uğraşmak istemediğinden. O yaşlara dair çok az kare var kafamda. Onlardan biridir o da. Kinci değilim asla. Ama unutmuyorsunuz işte. Öyle derinden yaralıyorlar ki kapanmıyor. Unutmayayım da zaten. Daha iyi. Bir gün ünlü gazeteci diye bahsedecekler ya benden. O gün onların işe yaramaz kızı olmayacağım artık. Geçecek her şey. Aynı muameleyi yapacağım diyorum. İşe yaramaz anne babalar. Ben sizin kızınız değil bankamatiğinizim. Tıpkı sizin yıllar önceki pozisyonunuz gibi. Aylık düzenli olarak paralarını verip göndereceğim huzurevine diyorum. Ya da çok sevdikleri oğulları baksın.
Baba diyorum, keşke bu kadar nefret ettirmeseydin kendinden. Bi gün evlenirsem o insan asla sana benzemeyecek diyorum. Ben çocuklarıma sizin kadar acımasız davranamam çünkü. Ben iyi biriyim. Ben sizin gibi değilim. Ah baba. Keşke böyle nefret cümleleriyle dolu yazılar yazdırmasaydın. Keşke.

Merhaba.

Her zaman özenmişimdir blogspot yazarlarına. Hiç süslü aşk cümleleri kuramam ki ben, hiç sizinki kadar maceralı bi aşk da yaşamadım, yaşadıklarımı anlatırken de sizin kadar içten olamıyorum. Ama içimdeki yazma isteği. Nasıl kabarıyor allahım. Tumblrdan giriş yaptım. 1,5 yıldır üyeydim. Bana gerçekten çok şey kattı. Basit gelebilir ama saçmalaya saçmalaya kendinizi geliştirdiğinizi farkediyorsunuz. Blogumun ilk sayfasına baktıkça kendime gülüyorum ne kadar aptalmışım diye. Sayfayı nextledikçe büyüdüğümü farkettim. Geliştiğimi. Dün yazdıklarıma da 1,5 yıl sonra güleceğim. Böyle de olmak zorunda zaten. Neyse söylediğim gibi tumblr yazarıydım. Yazar demeye dilim varmıyor pek. Yazıyordum işte. Önceleri tumblrı twitter olarak kullandım. Tumblrın olayı da o zaten. Yazsanız kimse okumaz. Okuyanlar da var. Ama genel itibariyle kimseyi uğraştırmayın, kısa yazın ana sayfaları kirlenmesin. Kusursuz olun. Kusurlarınızı yakalayan bay-bayan mükemmellerin ağzına sakız oluyorsunuz. Her şey o kadar vıcık vıcık ki. Herkes fotoğraflarıyla bir yerlere gelmeye çalışıyor. İnciden çaldığı capslerle. Buranın havası daha iyi geldi. En azından insanların hoşuna gitmeyince "adisin kaşarsın orospusun" yakıştırmalarında bulunmuyor kimse. Siktir git bu siteden diyen de yok. Kafam rahat. Kimse de okumasın isterse. Rahat olabileceğim bi mekan arıyordum. Sanırım buldum. Merhaba konuşması böyle olmamalıydı aslında. Ama inanılmaz doluyum. Bıraksanız saatlerce nefret kusabilirim ama ne gereği var canım. Neyse çok konuştum sanırım. Bana hoş geldin desenize?